Su Kasîdesi [Fuzûlî]

Takdim: Eski edebiyatımız Hz. Peygamber için yazılmış binlerce beyit ve müstakil eserle süslüdür. Bu edebiyatın önemli bir kısmında güzel deyince, dilber deyince, sevgili deyince neredeyse hep ilk akla gelen odur. Asr-i Saadet'te Hassan bin Sabit ve Ka'b ibni Züheyr'in kasidelerinden başlamak üzere Arap, İran ve Türk edebiyatlarında onun için nazmedilen bütün eserlerde ona duyulan özlem ve aşk dile getirilmiştir. Türk edebiyatındaki naatler arasında onu "suyun hararetle aradığı, kapısına ulaşmaya çalıştığı sevgili" olarak tasvir eden bir tanesi vardır ki asırlar boyunca zevkle okunmuş ve hâlâ da okunmaktadır. Kasidelerin 'nesîb' yahut 'teşbîb' denen başlangıç bölümlerinde, şairlerin gerek şiir sanatındaki kudretlerini göstermek, gerekse methedecekleri şahsın övgüsüne güçlü ve etkili bir üslûpla başlamaya zemin hazırlamak üzere bir tabiat yahut güzel tasviri ile başlamaları edebî bir gelenektir. Ancak bizim edebiyatımızda pek çok örneği görüldüğü üz...

Terkîb-bend: Sanman bizi kim şîre-i engûr ile mestüz [Bağdadlı Rûhî]



I

1. Sanman bizi kim şîre-i engûr ile mestüz
Biz ehl-i harâbâtdanuz mest-i elestüz

2. Ter-dâmen olanlar bizi âlûde sanur lîk
Biz mâ‘il-i bûs-ı leb-i câm u kef-i destüz

3. Bu ‘âlem-i fânîde ne mîr ü ne gedâyuz
A‘lâlara a‘lâlanıruz pest ile pestüz

4. Sadrın gözedüp n’eyleyelüm bezm-i cihânun
Pây-ı hum-ı meydür yerimüz bâde-perestüz

5. Erbâb-ı garaz bizden ırag olduğı yegdür
Düşmez yire zîrâ okımuz sâhib-i şastuz

6. Mâ‘il degülüz kimsenün âzârına ammâ
Hâtır-şiken-i zâhid-i peymâne-şikestüz

7. Hem kâse-i erbâb-ı dilüz ‘arbedemüz yok
Meyhânedeyüz gerçi velî ‘aşk ile mestüz

8. Biz mest-i mey-i meygede-i ‘âlem-i cânuz
Ser-halka-i cem‘iyyet-i peymâne-keşânuz 


 II

1. Sâkî getür ol bâdeyi kim dâfi‘-i gamdur
Saykal ur mir‘âta ki pür jeng-i elemdür

2. Dil-bestelerüz bizden ırağ eyleme bir dem
Ol bâdeyi kim nûr-ı dil ü dîde-i Cem’dür

3. Ey hâce fenâ ehline zinhâr ululanma
Dervîşi bu mülkün şeh-i bî-hayl ü haşemdür

4. Hâk ol ki Hudâ mertebeni eyleye ‘âlî
Tâc-ı ser-i ‘âlemdür o kim hâk-i kademdür 

5. Gel toğrılalum meygedeye rağmına anun
Kim bâr-ı riyâdan kad-i bergeştesi hamdur

6. Mey sun bize sâkî bizüz ol kavm ki dirler
Rindân-ı sabûhî-zede-i bezm-i kıdemdür

7. Bu nazm-ı Peyâmî’den işit hâle münâsib
Kim zübde-i yârân-ı suhandân-ı ‘Acemdür

8. "Mâ-rind-i sabûhî-zede-i bezm-i elestim
Pîş ezheme dürdi-keş ü bîş ezheme mestim"


III

1 Hoş kûşe-i zevk idi safâ ehline 'âlem 

Bir hâl ile sürseydi eğer 'ömrini âdem

2 Sıhhat sonı dert olmasa vuslat sonı hicrân 

Nûş âhiri nîş olmasa sûr âhiri mâtem

3 Bu 'âlem-i fânide safâyı ol ider kim 

Yeksân ola yanında eğer 'ıyş ü eğer gam

4 Dâ'im ola hem-sohbet-i rindân-i kadeh-nûş 

Vârın koya meydâne eğer bîş ü eğer kem

5 Sûfî ki safâda geçinür Mâlik-i Dînâr 

Bir dirhemini alsan olur hâtırı derhem

6 Zâhir bu ki âhir yiri hâk olsa gerekdür 

Ger dirheme muhtâc ola ger mâlik-i dirhem

7 Mey sun bize sâkî içelüm ragmına anun 

Kim cehli ile bilmedügi yirden urur dem

8 Her münkir-i keyfiyyet-i erbâb-i harâbât 

Öz 'aklı ile Hakkı diler kim bula heyhât


IV

1 Gör zâhidi kim sâhib-i irşâd olayın dir 

Dün mektebe vardı bugün üstâd olayın dir

2 Meyhânede ister yıkılup olmaya vîrân

Bîçâre harâb olmadın âbâd olayın dir

3 Elden komasun gül gibi câm-i meyi bir dem

Her kim ki bu gam-hânede dil-şâd olayın dir

4 Bir serv-kadün bende-i efkendesi olsun

'Âlemde o kim gussadan âzâd olayın dir

5 'Ömrin geçürüp kûh-i belâda dil-i şeydâ

Berhemzen-i hengâme-i Ferhâd olayın dir

6 Vasl istemeyüp hecr ile hoş geçdügi bu kim

Miskin gam-i cânâneye mu'tâd olayın dir

7 Gezdi yürüdi bulmadı bir eğlenecek yer 

Min-ba'd yine 'âzim-i Bagdâd olayın dir

8 Bagdâd sadefdür güheri dürr-i Necef'dür

Yanında onun dürr ü güher seng ü hazefdir


V

1 Ol gevher-i yektâ ki bulınmaz ana hemtâ 

Gelmez sadef-i kevne bir öyle dür-i yektâ

2 Ol zât-i şerîfe yaraşur da'vî-i himmet 

Kim oldı ne dünyâ ana maksûd ne 'ukbâ

3 Kim derk ider anı ki olur zâtına ma'lûm 

Remz-i kütüb-i medrese-i 'âlem-i bâlâ

4 Ol zâhidün ağlar yir ü gök hâline yarın 

Kim içmeye destinden anun câm-i musaffâ

5 Bir noktadürür sırrı didi çâr kitâbun 

Ki_ol çârdadur sırr-i kütübhâne-i eşyâ

6 Ol nokta benüm didi duyup remzini seyr it 

Ya'nî ki menem cümle-i esmâya müsemmâ

7 Çün hisse imiş kıssadan ehl-i dile maksûd 

Maksûd nedür anla bil ey 'ârif-i dânâ

8 Hep maglatadur laklakadur bâtın u zahir

Bir nokta imiş asl-i suhen evvel ü âhir


VI

1 Vardum seherî tâ'at içün mescide nâgâh 

Gördüm oturur halka olup bir nice gümrâh

2 Girmiş kimisi vahdete almış ele tesbih 

Her birisinün vird-i zebânı çil ü pençâh

3 Didüm ne sayarsız ne alursız ne satarsız 

K'aslâ dillinüzde ne nebî var ne hod Allah

4 Didi birisi şehrümüzün hâkim-i vakti 

Hayr itmek içün halka gelür mescide her gâh

5 İhsânı ya pençâh u ya çildür fukarâya 

Sabr eyle ki demdür gele ol mîr-i felek-câh

6 Geldüklerini mescide bildüm ne içündür

Yüz döndürüp andan didüm ey kavm olun âgâh

7 Kim sizden ırag oldı ise Hakka yakındur 

Zîrâ ki dalâlet yolıdur gittügünüz râh

8 Tahkîk bu kim hep işünüz zerk u riyâdur 

Taklîddesiz tâ'atünüz cümle hebâdur


VII

1 Dünyâda denîlerden idersin taleb-i kâm

Ey hâm-tama' niceye dek bu tama'-i hâm

2 Bir nâ-halefi cübbe vü destâr ile görsen

Eylersün anun cübbe vü destârına ikrâm

3 Nakşın çıkarup eylemedin hâlini ma'lûm

Başlarsın ana eylemege fakrunı i'lâm

4 Cerrâr diyü virmez olur ol Tanrı selâmın

Şerminden iderse sana bir habbe ger in'âm

5 Vây er olasın hırkada nâmun ola dervîş 

Mülhid diyü yondurmaga eyler seni ikdâm

6 Yazuk sana kim eyleyesin hırs u tama'dan 

Bir habbe içün kendüni 'âlemlere bed-nâm

7 Yok sende kanâ'at gözün aç oldugı budur

Rızkun irişür sana eğer subh u eğer şâm

8 İt lokması lâzım mı doyurmaz mı seni nân

Zehr olsun o lokma ki_ola pesmânde-i dûnân


VIII

1 Giryen kopar ey hwâce meğer kim ciğerinden

Kim çıkdı ciger-pârelerün çeşm-i teründen

2 Bin girye idersen seni âhir ayırurlar

Ferzend ü zen ü tantana-i sîm ü zeründen

3 Bu mülk-i fenâya ki 'ademden sefer itdün

Sûdun nedür ancak anı bilsen seferünden

4 Yok çıkmağa gönlün der-i dünyâ-yı denîden

B'illâhi di hoşnûd mısın yohsa yiründen

5 Bu mezbeleden şöyle güzâr eyleyigör kim

Bir zerre gubâr irmeye tâ reh-güzeründen

6 Sîm ile zeri kendüne kat kat siper itdün

Merg okını geçmez mi sanursın siperünden

7 'Akl adın anup kendüni teşvîşe bırakma 

Dîvâne olup ref'-i kalem kıl üzerinden

8 Ey hwâce eğer kim sen isen 'âkil ü dânâ 

Şeydâlıgı bin akla değişmez dil-i şeydâ


IX

1 Ebnâ-yı zemânun talebi nâm ü nişândur 

Her biri tasavvurda fülân ibnifülândur

2 Güftâre gelüp söyleseler cehl-i mürekkeb 

Zu'mınca velî her biri bir kutb-i zemândur

3 Erbâb-i hıred zerre kadar mu'tekid olmaz 

Ol mürşide kim mu'tekidi bî-hıredândır

4 Taklîd ile seccâde-nişîn olmuş oturmuş 

Tahkîkde ammâ har-i güsiste-inândur

5 Dirmiş bana keşf oldı hep esrâr-i hakîkat 

V'Allâhi yalandur sözi bi'llâhi yalandur

6 Kendinden ırag ol düşüp ardına yorulma 

Ki_ol bî-haberün gitdügi yol zann ü gümândur

7 Ey tâlib-i tahkîk eğer var ise derkün 

Gûş it bu sözi kim haber-i bâ-haberândur

8 Zinhâr unut bildügüni düşme 'inâda 

Bir pîre yapış kim iresin sırr-i me'âda


X

1 Sûfî ki riyâ ile ide kendüyi mevsûf 

Evkât-i şerîfi ola taklîd ile masrûf

2 Minberde hatîb ola vü mahfilde muarrif 

'Âr eylemeye oldugına cehli ile ma'nî

3 Âyîne-i kalbini küdûret ide tîre 

Rûşenger-i feyz-i Hak ile olmaya mekşûf

4 Cân ü dilinün mihr ü mehi olmaya pür-nûr

Dâyim biri mahsûf ola anun biri meksûf

5 Cem'-i kütüb itmekle ne mümkin ola vâkıf 

Esrâr-i Hudâya ki_ola ol mürşide mevkûf

6 Zâtında ki esrâr-i kemâl olmaya hardur 

Yâ şâl-i siyeh eğnine geymiş ya yeşil sûf

7 'Âlemde ki kâmil çeke gam zevk ide câhil 

Yirden göge dek yuf bana ger dimez isem yûf

8 Çün Hak deyeni eylediler zülm ile ber-dâr 

Bâtıl söze âgâz idelüm biz dahi nâçâr


XI

1 Yuf hârına dehrün gül ü gülzârına hem yuf 

Agyârına yuf yâr-i cefâ-kârına hem yuf

2 Bir 'ıyş ki mevkûf ola keyfiyyet-i hamre 

'Ayyâşine yuf hamrine hammârına hem yuf

3 'Âlemde ki bengîler ola vâkıf-i esrâr 

Hayrânına yuf anlarun esrârına hem yuf

4 Çün ehl-i vücûdun yiri sahrâ-yı 'ademdür 

Yuf kâfile vü kâfile-sâlârına hem yuf

5 Zî-kıymet olınca n'idelüm câh ü celâli 

Yuf anı satan dûna harîdârına hem yuf

6 'Ârif ki ola müdbir ü nâdân ola mukbil 

İkbâline yuf 'âlemün idbârına hem yuf

7 Çarh-i felegün sa'dine vü nakşına la'net 

Kevkeblerinün sâbit ü seyyârına hem yuf

8 Çün oldı harâm ehl-i dile dünyî vü 'ukbâ 

Cehd eyle ne dünyâ 'ola hâtırda ne ukbâ


XII

1 Âyâ nice bir devr ide bu çâr 'anâsır

Kim ana ne evvel ola ma'lûm ne âhir

2 Gâh eyleyeler 'âlem-i tefrîdde seyrân

Gâhî olalar 'âlem-i terkîbde sâir

3 Tefrîdde çâr ola da nâçâr ola devri

Terkîbe gelince se mevâlîd ola zâhir

4 Bu cümle mezâhirden ola mu'teber insân 

İnsâna ola cümle tufeylî bu mezâhir

5 Nefsini bilenler getüre Hâlıka îmân 

Bilmezlere îmân getürenler diye kâfir

6 Kâfir ki yirin dûzeh ider cehlden eyler 

Çün cehl hakîkatde ola küfr 'aceb sır

7 Câhillere dünyâ vire el kâmil olanlar 

Ayakda kalup olmayalar habbeye kâdir

8 Çün cehldedür zevk kemâli n'idelüm biz 

Kâl ehli safâ eyleye hâlî n'idelüm biz


XIII

1 Dünyâ talebiyle kimisi halkun emekde

Kimi oturup zevk ile dünyâyı yimekde

2 Yok derdüne bir çâre ider mîr ü gedâdan

Sen çekdügün âlâmı gerek sakla gerek de

3 A'yân-ı cihandan kerem umma anı sanma

Âsâr-ı 'atâ ola ya pâşâda ya begde

4 Matbahlarına aç varan âdem degenek yir

Derbânları var göz kapuda el degenekde

5 Bir devrde geldük bu fenâ 'âleme biz kim

Âsâr-i kerem var ne beşerde ne melekde

6 Agyâr vefâdan dem urur yâr cefâdan

Âdemde vefâ olmaya var ola köpekde

7 Evc-i feleğe basdı kadem câh ile câhil

Erbâb-ı kemâlün yiri yok zîr-i felekde

8 Yâ Rab bize bir er bulunup himmet ider mi

Yoksa günimüz böyle felâketle geçer mi


XIV

1 Ey sâhib-i kudret kanı insâf ü mürüvvet 

Rindân-ı mey-âşâma n'içün olmaya şefkat

2 Kısmetleri dirsen ezelî cevr ü cefâdur 

Cevr ola n'içün zevk u safâ olmaya kısmet

3 Dirsün ki bugün eylemeyen yarın ider zevk 

Çok mu iki gün bendelerün eylese 'işret

4 Hâcetlerümüz kâdir iken kılmağa hâsıl

Salmak keremünden bizi ferdâya ne hâcet

5 Hâlün kime açsan sana dir hikmeti vardur 

Öldürdi bizi âh bilinmez mi bu hikmet

6 Nâçâr çeker halk bu mihnetleri yohsa 

Âdem kara dag olsa getürmez buna tâkat

7 Beyhûde dönüp neyler ola başumuz üzre 

Halkun bu felek didügi dôlâb-i meşakkat

8 Bîhûde yiter döndi hemân terkini kılsa 

Kim 'aksine devr eylemeden yeğdi yıkılsa


XV

1 Çarhun ki ne sa'dinde ne nahsinde bekâ var

Dehrün ki ne hâsında ne 'âmında vefâ var

2 Aldanma anun sa'dine nahsinden alınma

Nahsinde dime mihnet ü sa'dinde safâ var

3 Meyl itme bunun hâsına aldanma uşanma

'Âmında dime hisset ü hâsında 'atâ var

4 Eğninde görüp gayrilerün atlas ü dîbâ

Gam çekme ki egnümde benüm köhne 'abâ var

5 Cehd eyle hemân gayr eline bakmayıgör kim

Benden ne sanafâ'ide senden ne bana var

6 Geç cümle bu efkârdan ü 'ârif-i vakt ol

Sergeşte bil anı ki başında bu hevâ var

7 Ferdâ elemin çekme mey iç bak ruh-i hûba

'Âşıklara ferdâda dahî va'd-i likâ var

8 El virse safâ fursatı fevt eyleme bir dem

Dünyâ ana değmez ki cefâsın çeke âdem


XVI

1 Sûretde eğer zerre isek ma'nîde yûhuz

Rûhü'l-kudüsün Meryeme nefh itdügi rûhuz

2 Peymâne-i hûrşîd ile her subh iderüz 'ayş

'Îsî ile peymâne-keş-i bezm-i sabûhuz

3 İtdükse şerâb içmemeğe tevbe güzelsüz

Sâbit-kademüz tevbemüz üstinde nasûhuz

4 Mâr ise 'adû biz yed-i beyzâ-yı Kelîmüz

Tûfân ise dünyâ gamı biz keştî-i Nûhuz

5 Mollâ okusun medresede şerh-i Metâli 

Metn-i kadehi sun bize biz ehl-i şürûhuz

6 Sûfî bizi sen cism gözüyle görimezsin

Aç cân gözüni eyle nazar gör ki ne rûhuz

7 Bed-gûlara leb-beste görinmekdeyüz ammâ 

Rindân-i Mesîhâ-deme miftâh-i fütûhuz

8 Îsî-dem ü Rûhî-lakab ü Hızr-hayâtuz

Deryâ-yı sıfât içre nihân gevher-i zâtuz


XVII

1 Virdük dil ü cân ile rızâ hükm-i kazâya 

Gam çekmezüz uğrarsak eğer derd ü belâya

2 Koyduk vatanı gurbete bu fikr ile çıkduk 

Kim renc-i sefer bâ'is ola 'izz ü 'âlâya

3 Devr eylemedük yir komaduk bir nice yıldur 

Uyduk dil-i dîvâneye dil uydı hevâya

4 Olduk nereye varduk ise 'aşka giriftâr 

Alındı gönül bir sanem-i mâh-likâya

5 Bagdâda yolun düşse ger ey bâd-i seher-hîz 

Âdâb ile var hizmet-i yârân-i safâya

6 Rûhîyi eğer bir sorar ister bulunursa 

Dirlerse buluşdun mı o bî-berg ü nevâya

7 Bu matla'-i garrâyı oku ebsem ol andan

Ma'lûm olur ahvâlümüz erbâb-i vefâya

8 Hâlâ ki biz üftâde-i hûbân-i Dımişkuz 

Ser-halka-i rindân-i melâmet-keş-i 'ışkuz


Nesre Çeviri ve Günümüz Türkçesi

1. Bizi sanman kim şîre-i engûr ile mestüz. Biz ehl-i harâbâtdanuz mest-i Elestüz
Bizim üzüm şırası ile mest olduğumuzu sanmayın. Biz harabat ehlindeniz, Elest [meclisi] sarhoşuyuz

2. Ter-dâmen olanlar bizi âlûde sanur lîk biz mâil-i bûs-i leb-i câm ü kef-i destüz.
İffetsizler bizi de [kendileri gibi] bulaşık sanırlar, ama biz şarap kadehinin dudağını ve elin avuç içini öpmeye meylederiz.

3. Bu 'âlem-i fânîde ne mîr ü ne gedâyuz. A'âlara a'lâlanuruz pest ile pestüz.
Bu fani dünyada ne [zengin] bey ve ne de [fakir] dilenciyiz. Yücelik taslayanlara yücelenir, alçak gönüllülere mütevazi oluruz.

4. Bezm-i cihânun sadrın gözedüp n'eyleyelüm. Bâde-perestüz, yirümüz pây-i hum-i meydür.
Bu dünya meclisinin baş köşesini kollayıp ne yapacağız? Biz şaraba taparız, yerimiz şarap küpünün dibidir.

5. Erbâb-i garaz bizden ırag oldugı yegdür. Zîrâ okumuz yire düşmez, sâhib-i şastuz.
Garaz sahiplerinin bizden uzak olması daha iyidir. Çünkü okumuz yere düşmez, biz şast sahibi [usta okçuyuz].

6. Kimsenün âzârına mâ'il degülüz  ammâ hâtır-şiken-i zâhid-i peymâne-şikestüz.
Kimseyi azarlamaya niyetli değiliz ama, kadeh kıran [kaba] sofunun gönlünü kırarız.

7. Hem-kâse-i erbâb-i dilüz 'arbedemüz yok. Gerçi meyhânedeyüz velî 'aşk ile mestüz.
Gönül ehli ile aynı kâseyi paylaşırız, kavgamız yoktur. Meyhanedeyiz, ama aşk ile sarhoşuz.

8. Biz mest-i mey-i meygede-i 'âlem-i cânuz. Ser-halka-i cem'iyyet-i peymâne-keşânuz.
Biz gönül âlemi meyhanesinin şarabı mestiyiz. Kadeh çekenlerin [işret] halkasının başında dururuz.

II

1. Sâkî ol badeyi getür kim dâfi'-i gamdur. O mir'âte saykal ur ki pür-jeng-i elemdür.
Saki kederi defeden o şarabı getir; elem pasıyla dolmuş o aynaya [gönüle] perdah vur.

2. Dil-bestelerüz Ol bâdeyi bizden bir dem ırag eyleme kim nûr-i dil ü dîde-i Cemdür.
Biz ona gönül bağlamışız. Cem'in gözünün ve gönlünün nuru olan şarabı bir an olsun bizden uzak tutma.

3. Ey hâce fenâ ehline zinhâr ululanma. Bu mülkün dervişi şeh-i bî-hayl ü haşemdür.
Ey [zengin] efendi! Yokluğa ermişlere sakın ululanma. Bu ülkenin dervişi ordusu ve teşrifatı olmayan bir padişahtır.

4. Hâk ol ki Hudâ mertebeni 'âlî eyleye. O kim hâk-i kademdür, tâc-i ser-i 'âlemdür.
Toprak ol da Allah mertebeni yükseltsin. Ayak toprağı olan kimse dünyanın başının tacıdır.

5. a. Gel, anun ragmına kim bâr-i riyâdan kad-i bergeştesi hamdur, meygedeye dogrulalum.
b. Meygedeye gel, anun ragmına kim bâr-i riyâdan kad-i bergeştesi hamdur, dogrulalum.
Gel, riya yükünden boyu kıvrılıp bükülen [sofuya] rağmen meyhaneye yönelelim.

6. Sâkî bize mey sun ol kavm bizüz ki rindân-i sabûhî-zede-i bezm-i kıdemdür dirler.
Saki bize mey sun; biz "kıdem meclisinin şarabının çarptığı rintler" denen kimseleriz.

7. Hâle münâsib Bu nazmı Peyâmîden işit kim zübde-i yârân-i sühendân-i 'Acemdür:
Söz ustası İranlı dostların seçkini Peyâmî'den, bu duruma uyan şu şiiri dinle:

8. Mâ rind-i sabûhî-zede-i bezm-i elestîm. Pîş ez-heme dürdî-keş ü bîş ez-heme mestîm
"Biz Elest meclisinin şarabının çarptığı rintleriz. Şarap tortusunu herkesten önce içtik, herkesten çok sarhoş olduk."


III

1. İnsan ömrünü hep aynı durumda sürseydi, dünya safa ehline güzel bir eğlence köşesi olurdu.

2. Sağlığın sonu dert, kavuşmanın sonu ayrılık, balın sonu zehir, düğünün sonu matem olmasa...

3. Bu fani dünyada [gerçek] safayı süren, gam olsun sevinç olsun her şey yanında bir olan;

4. az veya çok varını ortaya koyup sürekli şarap içen, rintler sohbetinde bulunandır.

5. Safa [ve saflık] konusunda Mâlik-i Dînâr olduğunu iddia eden sofunun bir dirhem [parasını] alsan, gönlü kırılır.

6. İster dirheme muhtaç olsun ister dirhem sahibi olsun, görünen o ki son yeri toprak olacaktır.

7. Saki, bize şarap sun, cehaletinden [dolayı] bilmediği yerden konu açana rağmen içelim

8 Meyhane ehlinin her hâlini inkâr eden, kendi aklı ile Allah'ı [veya doğru yolu] bulayım der; eyvahlar olsun!


IV

1. Mürşit olmak isteyen şu zahide bak! Daha dün mektebe başladı, bugün üstat olmak ister.

2. Meyhanede yıkılıp perişan olmasın ister. Zavallı harap olmadan abat olayım der.

3. Bu gam yeri [olan dünyada] gönlüm hoş olsun diyen, gül gibi şarap kadehini bir an elinden bırakmasın.

4. Dünyada gamdan kurtulmak isteyen, bir servi boylunun [boynu] bağlı kölesi olsun.

5. Çılgın gönül ömrünü belâ dağında geçirip Ferhad'ın şöhretim alt üst edeyim der.

6. Vuslat istemeyip ayrılıkla hoşça vakit geçirmesinin sebebi şu: Zavallı sevgilinin [ayrılığı] derdine alışayım der.

7. [Gönül] gezdi dolaştı, eğlenecek bir yer bulmadı; "Bundan sonra yine Bağdat'a döneyim" der.

8. Bağdat bir istiridye, mücevheri Necef in incisi [Hz. Ali'dir]. Onun yanında inci ve mücevher taş ve toprak gibi kalır.


V

1. O eşi benzeri bulunmayan öyle bir tek mücevherdir ki kainat istiridyesine öyle değerli bir inci [bir daha] gelmez.

2. Himmet davası, kendisine ne dünya ne de ahiret [menfaatini] amaç edinmeyen o şerefli zata yaraşır.

3. Ulvî âlem medresesinin kitaplarının sırları kendisine malum olan o zatı kim [hakkıyla] anlayabilir.

4. Onun elinden saf şarap kadehini içmeyen zahidin hâline, yarın yer ve gökler ağlar.

5. O "Dört kitabın sim bir noktadır, varlık kütüphanesinin sırrı da o dörttedir" dedi.

6. Hz. Ali "O nokta benim, yani bütün isimlere müsemma benim" dedi; duyup hikmetini seyr et.

7. Madem ki gönül ehline amaç kıssadan hisse imiş; ey bilge arif amacın ne olduğunu anlayıp öğren.

8. Görünen ve görünmeyen [her şey] yanıltmaca ve boş sözlerden ibarettir. Başından sonuna kadar bütün sözlerin aslı bir nokta imiş.


VI

1. Bir seher vakti ibadet için zamansızca mescide vardığımda [orada] bir takım yolsuzların halka hâlinde oturmakta olduklarını gördüm.

2. Kimisi eline tespih alıp birlikteliğe girmiş, her birinin dilinden düşmeyen kırk-elli [para].

3. Onlara "Dilinizde ne Allah ne peygamber var... Ne sayıyorsunuz? Ne alıp satıyorsunuz!" dedim.

4. İçlerinden birisi [şöyle] dedi: "Şehrimizin günümüzdeki hâkimi halka hayır için her vakit mescide gelir;

5. "Fakirlere ihsanı ya kırk ya ellidir. Sabret, şimdi o felek mertebeli emirin gelme zamanıdır."

6. Mescide niye geldiklerini öğrenince onlara yüz çevirip [şöyle] dedim: "Ey topluluk, bilin ki,

7. "sizden uzak olan Allah'a yakındır. Çünkü gittiğiniz yol dalâlet yoludur.

8. "Doğrusu hep işiniz riya ve gösteriştir. Taklittesiniz, bütün ibadetiniz boşunadır."


VII

1 Dünyada meramını alçaklardan talep edersin. Ey ham tamahlı bu olmayacak isteklerin ne zamana kadar sürecek?

2 Soyuna çekmemişin birini cübbe ve destarla gördüğünde onun cübbe ve destarına saygı gösterirsin.

3 Hilesini sezip durumunu anlamadan ona muhtaçlığını bildirmeye başlarsın.

4 Utancından sana azacık iyilikte bulunursa da, çerçisin diye bir daha Tanrı selâmını vermez.

3 Hırkalı er olup namın da 'derviş' olursa, "Vay mülhit!.." diye seni mahvetmeye girişir.

6 Sana yazıklar olsun ki azacık bir şeye olan hırs ve tamahından, adını kötüye çıkarırsın.

7 Nasibin [nasıl olsa] sana sabah veya akşam ulaşmaktadır. Gözünün aç olmasının sebebi, sende kanaat bulunmamasıdır.

8 Seni ekmek doyurmuyor mu? [İlla] it lokması mı lâzım?.. Alçakların artığı olan o lokma zehir olsun!


VIII

1 Ey cimri zengin! Yaşlı gözünden ciğer parelerin çıktı diye ciğerden feryat edersin.

2 Binlerce ağlaşan [da] seni sonunda çocuğundan, karından, tantanandan, gümüş ve altınından ayırırlar.

3 Bu fânilik ülkesine yokluktan göç ettin ama, yolculuktan kârın nedir bir bilsen...

4 Alçak dünya hanesinden çıkmaya gönlün yok. Allah aşkına söyle! Yoksa yerinden memnun musun?

5 Bu mezbelelikten öyle geçip gitmeye bak ki yolundan sana bir zerre toz değmesin.

6 Gümüş ve altını kendine kat kat siper ettin. Ölüm oku siperinden geçmez mi sanıyorsun?

7 Akıldan bahsedip kendini karışıklığa bırakma. Deli olup üzerinden kalemi kaldır.

8 Ey efendi! Eğer akıllı ve bilgili sen isen, çılgın gönül deliliği bin akla değişmez.


IX

1 Zamane insanlarının hevesi şan ve şöhrettir. Her biri güya filânın oğlu filândır.

2 Söze gelip konuşmaya başlasalar [söyledikleri] katmerli cehalet. Ama zanlarına göre her biri zamanın kutbu gibidirler.

3 Kafasızların itikat ettikleri o mürşide zekâ sahibi olanlar zerre kadar inanmazlar.

4 Taklit ile seccade sahibi olup oturmuş, ama gerçekte yuları gevşek bırakılmış bir eşektir.

5 "Bana hakikatin bütün sırları açıklandı." dermiş; vallahi de billahi de sözü yalandır.

6 Ondan uzaklaş, arkasına düşüp yorulma; çünkü o habersizin gittiği yol zan ve şüphedir.

7 Ey hakikate ermek isteyen! Eğer idrakin varsa, haber sahibi olanların haberi olan şu sözü işit:

8 Aman bildiklerini unut, inada düşme! Gidilecek yerin sırrına ermek için bir mürşide yapış.


X

1 Riyakârlıkla kendini vasıflı gösteren ham sofunun mübarek zamanı taklit ile ziyan olur.

2 Minberde hatip, [müezzinlere has] mahfilde muarrif de olsa cehli ile tanındığından utanç duymaz.

3 Kalbinin aynasını kaygılar karartır da, [o karalık] Hak feyzinin parlatıcısıyla açılmaz.

4 Canının ve gönlünün güneşi ve ayı ışıklanmaz, daima onların biri gölgede diğeri tutulmuş olur.

5 O mürşide verilen İlâhî sırlara kitapları toplamakla vâkıf olmak ne mümkündür!

6 Zatında kemale ermişlik sırları yoksa, sırtına ya siyah şal ya yeşil sof giymiş bir eşektir.

7 Dünyada kemal sahibi gam çeksin, cahil zevk etsin de ben [buna] yuf demezsem; bana yerden göğe kadar yuf olsun!

8 Madem ki Hak diyeni zulümle darağacına çektiler, biz de çaresiz batıl söze başlayalım:


XI

1 Dünyanın dikenine, gülüne, gül bahçesine yuf olsun! Düşmanına, da cefakâr dostuna da yuf olsun!

2 Şarabın keyfiyetine bağlı olan bir eğlenceye, ayyaşına, şarabına, şarapçısına yuf olsun!

3 Afyonkeşlerin esrara vâkıf oldukları âlemde, kendinden geçene de onların esrarına da yuf olsun!

4 Madem ki vücut ehlinin yeri yokluk çölüdür, kafilesine de kafilecisine de yuf olsun!

5 Parayla olunca makam ve mevkiyi ne yapalım?. Onu satan alçağa da alanına da yuf olsun!

6 İrfan sahibi talihsiz, cahil ikbal sahibi olsun; dünyanın ikbaline de düşkünlüğüne de yuf olsun!

7 Feleğin çarkının uğuruna da uğursuzluğuna da lanet olsun! Yıldızlarının sabitine de seyyarına da yuf olsun!

8 Madem gönül ehline dünya ve ahiret haram oldu, gayret et [de] gönülde ne dünya olsun ne de ahiret...


XII

1 Acaba başı ve sonu bilinmeyen bu dört unsur daha ne kadar dönecek?

2 [Bu dört unsur] bazen İlâhî âlemde dolaşırlar, bazen de mürekkep cisimler âleminde seyrederler.

3 Vahdet âleminde dört [unsur] olur da devri çaresiz olur. Mürekkep cisimler âlemine gelince üç ana ortaya çıkar.

4 Bütün bunlardan insan itibara gelir, de bütün me- zahir insana tufeylî olur.

5 Kendini bilenler Yaratıcı'ya iman getirirler, bilmeyenlere iman getirenler kâfir derler.

6 Yerini cehennem eden kâfir cehaletten eder. Cehalet gerçekte küfür olsun [bu ne ] acayip sır!

7 Cahillere dünya el versin, kemal sahipleri ayaklar altında kalıp bir zerreye kudretleri olmasın.

8 Madem zevk cehalettedir biz kemali ne yapacağız? Lâf ehli olanlar safa sürsün şimdi biz ne edeceğiz?


XIII

1 Halkın kimisi dünyayı elde etmek için emekte, kimisi de zevkle dünyayı yemekte.

2 Sen çektiğin elemleri ister sakla ister söyle; derdine ne beyden ne de fakirden bir çare yok.

3 Cihanın önde gelenlerinden kerem bekleme, ihsan eseri paşada veya beyde olur sanma.

4 [Onların] mutfaklarına aç giden adam sopa yer. Gözleri kapıda elleri değnekte kapıcıları var.

5 Bu fani dünyaya öyle bir devirde geldik ki cömertlik alâmeti ne insanda ne de melekte var...

6 Başkaları vefadan bahseder, dost cefadan. İnsanda vefa olmasın da köpekte olsun [bu nasıl iş?..]

7 Cahil, makamı ile feleğin tepesine ayak bastı, kemal sahiplerinin feleğin altında yeri yok.

8 Ya Rab bir er çıkıp da bize yardım eder mi? Yoksa günümüz böyle felâketle mi geçer?


XIV

1 Ey kudret sahibi! İnsaf ve mürüvvet hani?.. Şarap içen rintlere ne için şefkat olmaz?

2 "Nasipleri ezelden beri eziyet ve cefadır" dersen; eziyet olur da niçin zevk ve safa olmaz?

3 "Bugün zevk sürmeyen yarın sürer" dersin. Kulların iki gün eğlenseler çok mu?

4 ihtiyaçlarımızı görmeye kudretin varken, bizi kereminden yarma ertelemene ne gerek var?.

5 Durumunu kime açsan sana "Hikmeti vardır" der. Âh öldürdü bizi, bilinmez mi bu hikmet?

6 Halk bu eziyetleri çaresiz çeker. Yoksa adam kara dağ olsa buna tahammül getiremez.

7 Halkın bu felek dediği eziyet dolabı boş yere başımızın üstünde dönüp ne yapıyor?.

8 Boş yere döndüğü yeter. Artık bıraksa. Çünkü tersine dönmektense yıkılması daha iyidir.


XV

1 Feleğin ne uğurunda ne uğursuzluğunda süreklilik vardır. Dünyanın ne seçkininde ne de avamında vefa vardır.

2 [Feleğin] uğuruna aldanma, uğursuzluğundan da alınma. Uğursuzluğunda zorluk, uğurunda da safa var diye düşünme.

3 [Feleğin] seçkinlerine aldanıp perişan olma. Avamında hasislik, seçkinlerinde cömertlik var deme.

4 Başkalarının sırtında atlas ve ipek [elbiseler] görüp, benim sırtımda eski aba var diye gam çekme.

5 Gayret edip başkalarına muhtaç olmamaya bak; çünkü ne benden sana, ne de senden bana fayda var.

6 Bütün bu düşünceleri bırakıp zamanın arifi ol; başında böyle bir sevda olan kimseyi şaşkın bil.

7 Yarının derdini çekme, şarap içip güzel yüze bak; [çünkü] âşıklara gelecekte de 'Cemal' vadediliyor.

8 Safa el verirse hiç fırsatı kaçırma; insan için dünya, cefasını çekmeye değmez.


XVI

1 Eğer görünüşte zerreysek, mana itibarıyla güneş gibiyiz. Biz Cebrail'in Meryem'e üflediği ruhuz.

2 Her sabah güneşin kadehi ile işret ederiz. Sabah içilen şarabın meclisinde İsa ile kadeh çekeriz.

3 Güzeller olmadan şarap içmemeye tövbe ettiysek, bozmamız mümkün olmayan tövbemizde sımsıkı duruyoruz.

4 Düşman yılansa biz Musa'nın beyaz eliyiz. Dünya gamı tufan ise biz Nuh'un gemisiyiz.

5 Molla medresede Metali şerhi okusun, sen bize kadeh metnini sun. Biz şerh ehliyiz.

6 Ey sofu, sen bizi madde gözüyle göremezsin. Gönül gözünü aç da nasıl bir ruh olduğumuza bak.

7 Kötü söyleyenlere susuyor görünüyoruz, ama İsa nefesli rintlere açılma anahtarıyız.

8 İsa nefesli, Rûhî lâkaplı ve Hızır hayatlıyız. Sıfatlar denizinde gizlenmiş zat cevheriyiz.


XVII

1 Kaderin hükmüne can u gönülden razı olduğumuzdan, eğer dert ve belâya uğrasak gam çekmeyiz.

2 Sefer sıkıntısı değer kazanma ve yücelmeye sebep olur düşüncesiyle vatanı bırakıp gurbete çıktık.

3 Deli gönüle uyduk, gönül de aşka uydu; [birlikte] nice yıldır dolaşmadık yer bırakmadık.

4 Nereye vardıysak aşka düştük, gönül [her gittiği yerde] ay yüzlü bir güzele yakalandı.

5 Ey seher vaktinde uyanan rüzgâr! Eğer Bağdat'a yolun düşerse edeple safa dostlarının huzuruna git.

6 Rûhî'yi eğer sormak isteyen biri bulunursa, "O elinde avucunda bir şeyi olmayanla görüştün mü?" derlerse;

7 Bu parlak matlaı okuyup sonra sus. Vefa sahiplerine durumumuz malûm olur:

8 Şimdi biz Şam güzellerinin düşkünüyüz. Aşkın kınanmasını çeken rintlerin halka başıyız.


(Günümüz Türkçesi: A. Atilla Şentürk. Nesre Çeviri: Müddeî)

Yorumlar