[vezin: mütefâilün feûlün mütefâilün feûlün]
Yine zevrak-ı derûnum kırılup kenâre düştü
Dayanır mı şîşedir bu reh-i seng-sâre düştü
O zamân ki bezm-i cânda bölüşüldü kâle-i kâm
Bize hisse-i mahabbet dil-i pâre pâre düştü
Gehî zîr-i serde desti geh ayağı koltuğında
Düşe kalka haste-i gam der-i lutf-ı yâre düştü
Erişüp bahâra bülbül yenilendi sohbet-i gül
Yine nevbet-i tahammül dil-i bî-karâre düştü
Meh-i burc-ı ârızında gönül oldu hâle mâ'il
Bana kendi tâli'imden bu siyeh sitâre düştü
Süzülüp o çeşm-i âhû dedi zevk-i vasla yâ hû
Bu değildi niyyetim bu yolum intizâre düştü
Reh-i Mevlevîde Gâlib bu sıfatla kaldı hayrân
Kimi terk-i nâm u şâne kimi i'tibâre düştü
Günümüz Türkçesi:
1.Yine içimdeki billûr kadeh kırılıp kenara atıldı; bu bir sırça kaptır, hiç dayanır mı: taşlık yola düştü.
2.Ruhlar meclisinde murat kumaşı bölüşüldüğü zaman bize sevgi hissesi olarak parça parça bir gönül düştü.
3.Kâh eli başının altında, kâh kadehi-koltuğunda, gam hastası düşe kalka sevgilinin lütuf kapısına düştü.
4.Bülbül bahara erişerek gül sohbeti yenilendi; yine tahammül nöbeti kararsız gönüle düştü.
5.Gönlüm sevgilinin ay gibi yüzündeki bene tutuldu: Bana kendi talihimden bu kara yıldız düştü.
6.O ceylân gözü süzülerek konuşma zevkine elveda dedi; benim umduğum bu değildi; ne yapayım, yolum beklemeye düştü.
7.Galip Mevlevilik yolunda bu sıfatla hayran kaldı; kimisi adı sanı terk etti, kimisi itibara düştü.
Günümüz Türkçesi: V.M. Kocatürk
Günümüz Türkçesi: V.M. Kocatürk
Yorumlar
Yorum Gönder