Su Kasîdesi [Fuzûlî]

Takdim: Eski edebiyatımız Hz. Peygamber için yazılmış binlerce beyit ve müstakil eserle süslüdür. Bu edebiyatın önemli bir kısmında güzel deyince, dilber deyince, sevgili deyince neredeyse hep ilk akla gelen odur. Asr-i Saadet'te Hassan bin Sabit ve Ka'b ibni Züheyr'in kasidelerinden başlamak üzere Arap, İran ve Türk edebiyatlarında onun için nazmedilen bütün eserlerde ona duyulan özlem ve aşk dile getirilmiştir. Türk edebiyatındaki naatler arasında onu "suyun hararetle aradığı, kapısına ulaşmaya çalıştığı sevgili" olarak tasvir eden bir tanesi vardır ki asırlar boyunca zevkle okunmuş ve hâlâ da okunmaktadır. Kasidelerin 'nesîb' yahut 'teşbîb' denen başlangıç bölümlerinde, şairlerin gerek şiir sanatındaki kudretlerini göstermek, gerekse methedecekleri şahsın övgüsüne güçlü ve etkili bir üslûpla başlamaya zemin hazırlamak üzere bir tabiat yahut güzel tasviri ile başlamaları edebî bir gelenektir. Ancak bizim edebiyatımızda pek çok örneği görüldüğü üz...

ÂB-I HAYÂT


Türkçe adı bengisudur.

Kaynağı karanlıklar demek olan zulmât, zulûmât, zulmet denilen ve menbaı meçhul diyarda bulunan sudur ki içen ölmez, dünya durdukça yaşarmış. Şark rivâyetlerindendir.

Bu suyu ibtidâ Hızır ve İlyâs Peygamberler bulup içmişler; sonra Allah bu pınarı insanların gözünden sakladığından İskender Zulümât'a kadar gittiği halde suyu bulamamıştır.

Âb-ı hayât "Seyyah İbn-i Batûta'nın Çin'de bir büyük nehre verdiği isimdir ki akreb ihtimâle göre sarısu demek olan Hung-hu veyahut mavisu demek olan Yengçe-kang nehridir. (Kâmûsu'l-A'lâm) (1)

Âb-i hayat; yani dirilik suyu Tuhfe-i Vehbî Şerhine göre mahbûbun ağzı ve can bağışlayan söz demektir. Şark edebiyatının en zengin mazmunlarından birini teşkil etmiştir.

Zulümât, Zulmât, Zulmet:

Gün yüzünden utanıp âb-ı hayât

Meskenin etti verâ-yı Zulümât

Hâkânî

Hızr eğer Zulmât'a vardı, istedi âb-ı hayât

Ben dudağın çeşmesinde âb-ı hayvan bulmuşum

Nesîmî

Zulmet'i gezdi Sikender heyhât

Anda cârî oluyor âb-ı hayât

Sermed

Muhterem Fâzıl Veled Çelebinin Âyîn-i Cem adlı hususî mecmûalarında şu mütalaaları okudum:

"Âb-ı hayât: Dirilik suyu dedikleri ne imiş, nerede imiş? Mevlânâ, Mesnevi-i Şerif'in ikinci cildi evâhirinde şöyle buyuruyor:

Ger nebînî reften-i âb-ı hayât

Benger ender cûy u în seyr-i nebât

Mevlânâ

Mânâ: Âb-ı hayâtın dünyada cereyanını görmüyorsan, meselâ dere gibi akan suya ve nebâtâtın hayât âleminde seyr ve nemasına ve türlü şekillere girip gûnâgûn nebât vesâir fevâîd vermelerine bak!

Toprağa düşen âdî tohuma bu tuğyân-ı hayâtı ve bu gûnâgûn hâsılatı bahşeyleyene âb-ı hayât denmez de ne denir? Fakat mahlûkâtın âb-ı hayâtı kendilerine göre olur. Meselâ: insanlara ait âb-ı hayâtı hükemâ içinde yetişen İskender Zulümât'ta aradı; fakat bulamadı. Niçin? Çünkü dünya ve cihân-ı manevî saltanatını birleştirmek isteyenlere bu müyesser olamaz. Onun için âb-ı hayâtı maiyetindeki hakîm, yani Hızır buldu. Ve ondan sonra hayâtı değişmedi."

Âb-ı bekâ, âb-ı câvidânî, âb-ı hayvânî, âb-ı hayvân, âb-ı Hızır(2), âb-ı zindegî, âb-ı zindegânî, âb-ı İskender... gibi tâbirler de hep âb-ı hayât demektir.

Âb-ı hayvân olsa da vaslın getirmem yâdıma

Hayli demdir şîşe-i hâtırda vardır inkisâr

Şeyhülislâm Yahyâ

Nâmına mürde iken verdi hayât-ı ebedî

Âb-ı hayvân demesin bâdesine Cem ne desin?

Vecdî

Olmayan mâye-i feyz-i ezelîden sîrâb

Âb-ı Hızrı yine Hızr olsa da rehber bulamaz

Râgıp Paşa

Leb-i cân-bahşı olunca gûyâ

İmrenirdi lebine âb-ı bekâ

Hâkânî

Söz açma Hızr ile âb-ı bekâdan

Efendim, sevdiğim, ben bildiğim ben

Bu şekker-hand ile bu kadd ile sen

Hayât-ı tâze, ömr-i câvidânsın

Nedîm

*

(1) "İbn-i Batûta'nın eserine nazaran Çin'de Sin nâmıyla maruf olan bir nehrin ismidir. Bunlar Çang-çe-kyang nehrine dökülen Nasung çayı olsa gerek." [Dâiretü'l-Ma'ârif]

(2) Âb-ı Hızr: İlm-i ledün demektir. [Tuhfe-i Vehbî Şerhi]

Yorumlar