Ramazâniyye Berây-ı Baltacı Mehmed Paşa [Bosnalı Sâbit]


1. Yevm-i şek sohbetine şîre sıkarken yârân

Sık boğaz itdi basup şahne-i şehr-i ramazân

[Yârân yevm-i şek sohbetine şîre sıkarken şahne-i şehr-i ramazân basup sık boğaz itdi.]

1. Dostlar şek günü sohbeti için şıra sıkarken ramazan ayı zaptiyesi [onları] basıp sık boğaz etti.


2. Kaldurur keffe-i mîzânını nâr-i şeytân

İhtisâb emrine bed’ itdi mübârek ramazân

[mübârek ramazân ihtisâb emrine bed’ itdi. Nâr-ı şeytân keffe-i mîzânını kaldurur.]

2. Mübarek ramazan zaptiyelik işine başlayınca, şeytanın ateşi terazisinin kefesini kaldırır.


3. Çilleye vesvesesiz girdi kapandı zâhid

Habs olur tâ ramazân âhir olınca şeytân

[Zâhid vesvesesizçilleye girdi kapandı. Tâ ramazân âhir olınca şeytân habs olur.]

3. Zahit vesvesesiz çileye girip kapandı. [Bu tabiidir çünkü] ramazan bitinceye kadar şeytan hapsedilir.


4. Dehen ü destini meyhâre yudı sahbâdan

Kûze-i bâdeyi ibrîk-i vuzû' itdi hemân

[Meyhâre dehen ü destini sahbâdan yudı. Hemân Kûze-i bâdeyi ibrîk-i vuzû' itdi.]

4. Şarap içen kimse ağzını ve elini şaraptan temizledi, derhâl şarap sürahisini abdest ibriği eyledi.


5. Döndi bahtı gibi levni yine 'ayyâşlarun

Şimdi tevhîde giren şeyhleründür devrân

['Ayyâşlarun yine bahtı gibi levni döndi. Şimdi devrân tevhîde giren şeyhleründür.]

5. Ayyaşların yine talihleri gibi renkleri de değişti. Şimdi zaman tevhide giren şeyhlerin zamanıdır.


6. Âteş-i hardal-i teşnî'i virüp rind-i meyün

İçdügi bâdeyi burnından iderler rîzân

[Âteş-i hardal-i teşnî'i virüp rind-i meyün içdügi bâdeyi burnından rîzân iderler.]

6. Ayıplama hardalının ateşini verip şarapçı rindin içtiği badeyi burnundan getirirler.


7. Yılduzı düşdi siyeh-kâre-i mînâ-nûşun

Sanma kandil uçurur kayyım-ı seyyâre-feşân

[Kayyım-ı seyyâre-feşân kandil uçurur sanma. Siyeh-kâre-i mînâ-nûşun yılduzı düşdi.]

7. Seyyareler saçan kayyımın kandil uçurduğunu zannetme. Sırça kadeh [ten şarap] içen günahkârın yıldızı düşmüştür.


8. Alınur mı ramazân sofilerinden Mushâf

Rahlenün nevbetini beklemeyince insân

[İnsân rahlenün nevbetini beklemeyince ramazân sofilerinden mushâf alınur mı?]

8. İnsan rahle sırasını beklemedikçe ramazan sofularından Mushaf alınır mı?


9. İtdi mâhiyye berât-i hasenâtı tezhîb

Sıganup girdi zerefşânluga kandîlciyân

[Kandîlciyân sıganup zerefşânluga girdi. mâhiyye berât-i hasenâtı tezhîb itdi.]

9. Kandilciler kollarını sıvayıp zerefşanlığa giriştiler. Mahya [âdeta] iyilikler belgesini altınla süsledi.


10 . Kubbe kandilleridür dâire-i halkârî

Zû'-i kâşâne-i tâ'ate zer-endûde tavân

[Dâire-i halkârî kubbe kandilleridür.  Zer-endûde tavân Zû'-i kâşâne-i tâ'ate]

10. Kubbe kandilleri halkârî dairedir. Altın işlemeli tavan ibâdet kâşânesinin aydınlanması içindir.


11.  Oldı her câmi'-i zîbende birer hırmen-i nûr

Silme mikyâli kanâdîl-i zücâc-i rahşân

[Her câmi'-i zîbende birer hırmen-i nûr oldı. Silme mikyâli kanâdîl-i zücâc-i rahşân]

11. Her hoş görünüşlü cami birer nur harmanı oldu. [O nur harmanının] silme [dolu] mikyali parlak cam kandillerdir.


12. Kalb-i mü’min gibi mescid mütesellî ma’mûr

Dil-i fâsık gibi meyhâne harâb u vîrân

[Mescid kalb-i mü’min gibi mütesellî ma’mûr, meyhâne dil-i fâsık gibi harâb u vîrân]

12. Mescit müminin kalbi gibi teselli bulmuş ve mamur; meyhane [ise] günahkâr kalbi gibi harap ve metruk.


13. Donanup âl akîdeyle şeker tablaları

İtdi her gûşe-i İstanbulı sûk-i Mercân

[Şeker tablaları âl akîdeyle donanup her gûşe-i İstanbulı sûk-i Mercân itdi.]

13. Şeker tablaları kırmızı akide [şekerleri] ile süslenip İstanbul’un her köşesini Mercan çarşısı etti.


14. Cân virür râhat-i hulkûma esîr-i helvâ

Gelse efsürdegî-i savm ile hulkûmına cân

[Esîr-i helvâ efsürdegî-i savm ile cân hulkûmına gelse râhat-i hulkûma cân virür.]

14. Helva düşkünü oruç donukluğu ile canı boğazına gelse, lokum için can verir.


15. Biri rindün mütevazzâda kamış helvâsın

Şâh-ı misvâka bedel eyledi idhâl-i dehân

[Rindün biri mütevazzâda kamış helvâsın şâh-ı misvâka bedel idhâl-i dehân eyledi.]

15. Rindin biri abdest yerinde şeker kamışını misvak dalı yerine ağzına soktu.


16. Elde işkenbe fenâr arkada zenbîl-i sahûr

Gice faslında şikem-hâreleründür seyrân

[Seyrân; elde işkenbe fenâr arkada zenbîl-i sahûr, gice faslında şikem-hâreleründür ]

16. Seyran, elde işkembeden [mamul] fener, arkada sahur zembili, gece faslında [gezen] oburlarındır.


17. Vakt-i imsâkdeki micmere-i 'anberden

Hoşdur âlüfteye iftârda bir lûle dühân

[Âlüfteye iftârda bir lûle dühân, vakt-i imsâkdeki micmere-i 'anberden hoşdur.]

17. Tiryakiye iftarda bir lüle tütün, imsak vaktindeki amber [tüten] buhurdanlıktan daha hoş gelir.


18. Kadeh-i rıtl-i girân mertebesi neş’e virür

Kahve-âşâme ağır kahve ile bir fincân

[Kahve-âşâme ağır kahve ile bir fincân, kadeh-i rıtl-i girân mertebesi neş’e virür.]

18. Kahve düşkününe okkalı kahve ile bir fincan, ağzına kadar dolu büyük şarap kadehi kadar neşe verir.


19. Her makâm üstine iftârda tercîh olınur

Nagme-i nerm ile âheng-i dügâh-ı dendân

[İftârda nagme-i nerm ile âheng-i dügâh-ı dendân her makâm üstine tercîh olınur.]

19. İftarda yumuşak bir nağme ile dişlerin [çıkardığı] dügâh ahengi, her makam üzerine tercih olunur.


20. Bu da bu şehr-i 'azîmün berekâtındandur

Fukarâsında da ârâste hân-i elvân

[Fukarâsında da hân-i elvân ârâste. Bu da bu şehr-i 'azîmün berekâtındandur.]

20. Fakirlerinde de renkli [türlü yiyecekler bulunan] sofralar bezenmiş. Bu da bu büyük ayın bereketlerindendir.


21. Matbah-i rûzeyi miftâh-i 'akîdeyle açar

Feth-i rûzîye bakan ağzı mühürlü yârân

Nasibin açılmasını bekleyen ağzı mühürlü dostlar, oruç mutfağını akide anahtarı ile açar.

22. Bu kadar şevket-i İslâmı görüp şem’-i künişt

İtmede mescide îmân getürüp ref‘-i benân

Havra mumu İslâm’ın bu kadar şevketini görünce, mescide iman getirerek parmağını kaldırmakta.

23. Her menâr oldı birer şâtır-i zerrîne-kemer

Sadr-i a'zamla ola tâ ki terâvîhe revân

Her minare sadrazamla teravihe yürümek için altın kemerli bir şatır oldu.

24. Kıble-i kubbe-nişînân Mehemmed Paşa

Leyletü’l-Kadr-i kerem 'ıyd-i sabâh-i ihsân

Kubbe vezirlerinin kıblesi, keremin kadir gecesi, ihsanın bayram sabahı Mehmed Paşa.

25. 'Ahdinün bir günidür mevsim-i 'ıyd-i ekber

Güninün her gicesidür şeb-i kadr-i ramazân

Senin zamanının bir günü en büyük bayram mevsimi, gününün her gecesi ramazanın kadir gecesidir.

26. Âb-i in'âmı hayât-i 'ulemâ-yı a'lâm

Bâb-ı ikrâmı medâr-i vüzerâ-yı zîşân

İyiliğinin suyu büyük bilginlerin hayatı, cömertliğinin kapısı, şanlı vezirlerin çevresinde döndükleri yerdir.

27. Şîve-i şâhid-i ihsânına dünyâ meftûn

Rütbe-i dâniş ü irfânına 'âlem hayrân

İyiliğinin güzelinin edasına dünya tutkun. Bilgi ve irfanının derecesine âlem hayran.

28. Lütfü ikbâli ile hüsn-i teveccühleridür

Kıbleden kendüye mihrâbı iden rû-gerdân

Mihrabı kıbleden kendisine yüz çevirten, onun iyilikleri ile insana güzel teveccüh edişidir.

29. Şeref-i cûdda Hâtem gibi ma'rûf-ı enâm

Hüner-i tîrde Rüstem gibi meşhûr-i cihân

Cömertlik şerefi bakımından Hâtem-i Tâî gibi herkesçe tanınmış, Ok [atma] maharetinde Rüstem gibi dünya meşhuru.

30. Vardı bir menzile kim Toz Koparan merhûmun

Şöhret-i nâmını basdurdı gubâr-i nisyân

[Okçulukta] öyle bir mertebeye vardı ki merhum Toz Koparan’ın adının şöhretini unutulma tozu bastırdı.

31. Çeşm-i hışm ile nigâh itse eğer mercâna

Kehrübâ gibi olur haste-i renc-i yerekân

Eğer mercana öfke nazarıyla baksa [mercan], kehribar gibi sarılık derdinin hastası olur.

32. Kehrübâya nigeh-i 'âtıfet itse ammâ

Benzinün kanı gelüp kesb ide reng-i mercân

Fakat kehribara lütuf nazarıyla baksa, benzinin kanı gelip derhâl mercan rengi kazanır.

33. Genc-i Husrev kef-i cûdında bir avuç mankır

Tâc-i Cem dîde-i kadrinde külâh-i fincân

Hüsrev’in hâzinesi onun cömert elinde bir avuç mangır; Cem’in tacı alıcı gözüyle [baktığında] ona bir fincan külâhı.

34. Hân-i lutfından alur kâse-i hasret vâye

Havz-i cûdında olur kûze-i hâcet mel’ân

Hasret kâsesi onun lütfunun sofrasından nasip alır. İhtiyaç testisi onun cömertliğinin havuzunda dolar.

33. Şâ'ire hüsn-i teveccühleri in'âma delîl

Lutf-i mazmûna tebessümleri ihsâna nişân

Şaire güzellikle teveccüh göstermeleri onun nimet bağışlamasına delil, güzel manalara tebessümleri ihsanına işarettir.

36. Hoş kumâş-i suheni zîver-i bâzâr idelüm

Hiç söz satmağa girmez ele bir böyle zemân

Güzel söz kumaşını pazar süsü edelim. Söz satmak için böyle bir zaman [bir daha] ele geçmez.

37. Pâdişeh fâzıl ü ehl-i dil ü mazmûn-şinâs

Vüzerâ kâmil ü sâhib-hüner ü nâdiredân

Padişah fazilet sahibi, gönül ehli ve mazmundan anlar, vezirler olgun, hüner sahibi ve bilgili.

38. Ne zemân görse gerek hayr-i metâ'-i suheni

Bu revâyicde iden kizb ile da'vâ-yı ziyân

Bu rayiçlerde yalan olarak ziyan ettiğini öne süren [bir şair] söz malının hayrını acaba ne zaman görecektir?

39. Böyle bâzârda da eylemeyen istiftâh

Ne zemân açsa gerek sûk-i me'ânîde dükân

Böyle bir pazarda siftah eyleyemeyen [bir şair] mana pazarında ne zaman dükkân açabilecektir?

40. Dîde-i bahtı açıldı yine erbâb-i dillin

Eyledi kevkeb-i dürrî gibi çeşmi leme'ân

Yine gönül erbabının talihinin gözü açıldı. Gözü Kevkeb-i Dürrî gibi parladı.

41. Ey harîdâr-i hüner sadr-i ahâlî-perver

Sensin eyyâm-i telâfî-i zemân-ı hüsrân

Ey hüner müşterisi, halkı besleyen sadrazam! Sen hüsran vaktinin telâfi günlerisin,

42. Kasd-i ecr ile seni sâim iken medh itdüm

Şevklendirdi derûnundaki nûr-i îmân

Sevap kazanmak için seni oruçlu iken methettim. İçindeki iman nuru beni şevklendirdi.

43. Sende âsâr-i verâ sende nişân-i takvâ

Sende envâ'-i edeb sende sunûf-i erkân

Dine bağlılık alâmetleri sende, Allah korkusu nişanı sende, edebin her türlüsü sende, adabımuaşeretin çeşitleri sende...

44. Her ser-i mûyuna dîbâ-yı vezâret lâyık

Her bir engüştüne bir mühr-i vezâret şâyân

Saçının her teli ucuna bir vezâret kaftanı layık. Her bir parmağına bir vezirlik mührü olsa yeridir.

45. Pôstun sâhibini çekdi kadîmî sadra

Kutbü’l-aktâb-i velâyet mi degül Ahmed Han

Sanki Ahmed Han velilik kutuplarının kutbu değil mi? Kadim baş köşeye postun sahibini çekti.

46. Sadr-i dîvâna şu ârâyişi kim virmişdür

İşte eslâf-i kirâm işte kibâr-i devrân

Divanın baş köşesine bu süsü kim vermiştir? İşte büyük geçmişler, işte zamanın uluları.

47. Tutalum ikisi bir hil'atün eczâsı imiş

Çıkamaz sadr-i girîbâna tırâz-i dâmân

Farz edelim ikisi de aynı elbisenin kısımlarıymış. [Fakat] etek süslemeleri göğüsteki yakaya kadar uzanamaz ki...

48. Tutalum ikisi bir kârda şirketde imiş

Bir midür kesmede sikkîn ile tîg-i bürrân

Farz edelim ikisi de aynı işte ortaklıkta imiş. [Fakat] bıçak ile keskin kılıç, kesmede bir olur mu?

49. Cevher-i saykalı var ikisinün de ammâ

Safha-i âhene âyîne virür mi meydân

Her ikisinin de parlayacak cevheri vardır ama, ayna hiç [parlaklıkta] demir levhaya meydan bırakır mı?

50. Sen harîdâr-ı tefârîk-i kemâl olduğuna

Bu yeter ârif-i âgâha delîl ü bürhân

Kalbi uyanık bir irfan ehline, senin kemali ayırt eden bir müşteri olduğuna delil olarak şu yeter:

51. Yükledüp tâze kumâş-i Haleb-i ma'nâyı

Geldi İstanbul’a şehbender-i mülk-i 'irfân

İrfan ülkesinin bezirgânbaşısı, mananın taze Halep kumaşını yükletip İstanbul’a geldi.

52. Mûcid-i vâdî-i nev muhteri'-i tarz-i cedîd

Mû-şikâf-i kalemi nâdire üstâd-i cihân

Yeni vadinin icatçısı, yeni tarz ortaya koyucu. Kılı [kırk] yaran kalemi[nin] bir eşi daha bulunmayan cihan üstadı.

53. Farzdur rûze gibi mükrem ü mer'î tutmak

Geldi bir kadri büyük zâtı mübârek mihmân

Değeri büyük, zatı mübarek bir misafir geldi; [onu] oruç gibi mükerrem ve itibarlı tutmak farzdır.

54. Şi'r-i yârândan el kesmek içün sârikler

Düzdi teftîşe buyur ustaya kat'î fermân

Hırsızlar dostların şiirinden el kessin diye, hırsızı teftiş için ustaya kesin ferman buyur.

55. Şu'arâdan müteşâ'irleri temyîz eyler

Ayrılur gayri ısırgan dikeninden reyhân

Şairlerden şair geçinenleri ayıklar [da] artık ısırgan dikeninden fesleğen ayrılır.

56. Kaldırım taşları altında birer şâ'ir var

Dâmen âlûde-i çirk-âb-ı dehân-ı hezeyân

Her kaldırım taşı altında eteği, hezeyan [saçan] ağızın pis suyuna bulaşmış birer şair var.

57. Tartılur bulsa Odun İskelesi hammâlı

Bir sebük-magz ağır şâ'ir-i sencîde-beyân

Odun İskelesi hamalı bulsa, bir hafif beyinli, sözü tartan itibarlı şair [olarak] tartılır.

58. Rezm-gâh-i hezeyâna gelicek her birinün

Gürzi var dest-i tasallüfde beşer yüz batmân

Hezeyan [savurma] meydanına gelince her birinin atıp tutma elinde beşer yüz batmanlık gürzleri var.

59. Vezn olındukda devâvîn-i sakîl-süheni

Rûz-i mahşerde neler çekse gerekdür mîzân

Mahşer gününde ağır sözlü divanları tartıldığında terazi neler çekse gerektir.

60. Bu da ammâ sühan erbâbına ihsânundur

Bînevâlar düşeler pâyüne üftân hîzân

Fakat zavallı söz erbabı kimselerin düşe kalka ayağına gelmeleri de onlara bir ihsanındır.

61. Bu da dânâlara bir lutf-i firâvânundur

Ma'rifet semtine ölçümlene şahs-i nâdân

Kendini bilmez kimselerin marifet semtine heveslenmeleri de bilgili kimselere büyük bir lütfundur.

62. Vâ'iz-i müksir-i kürsî gibi bir söz kaldı

Diyelüm sonra du'â eyleyelüm bî-pâyân

Kürsünün sözü uzatan vaizi gibi “Bir söz kaldı!” diyelim, sonra sonsuz dua[lar] eyleyelim.

63. Esb-i hırsı çekerüz âhûr-i istiğnâya

Semt-i cerre boşanur eylesek irhâ-yı 'inân

Hırs atının dizginlerini salıversek cer semtine boşanır [gider, biz onu], istiğna ahırına çekeriz.

64. Kösteği kırsa da ma’zûrdur ol ma'nâya

Köhne pâ-bend-i tevekkülde durur mı hayvân

Hayvan [yani hırs atı] eskimiş tevekkül ayak bağında durur mu! O mana için kösteği kırsa da mazurdur.

65. Kocalıkdan silinüp arpalığı nâçârun

Kaldı ıstabl-i riyâzetde ne arpa ne samân

Çaresizin ihtiyarlıktan [dolayı] arpalığı silinip, riyazet ahırında ne arpa ne saman kaldı.

66. Sâbitâ şimdi mübârek ramazân günleridür

Aç da'vâcı gibi eyleme feryâd ü figân

Ey Sabit! Şimdi mübarek ramazan günleridir. Aç davacı gibi feryat ve figan eyleme.

67. Rûze-i fakr 'akîbinde gelür ‘iyd-i gınâ

Fitre-i vâcibe-i himmete yok mı imkân

Fakirlik orucunun sonunda zenginlik bayramı gelir. Himmetin vacip olan fıtır sadakasına imkân yok mu?

68. Nitekim her sene ziynetle gelüp mâh-i sıyâm

İde her gûşe-i dünyâyı çerâgân-i cinân

Her sene oruç ayının süsle gelip dünyanın her köşesini cennet çerağlarıyla aydınlatması gibi, cömertlik sahibi sadrazamın daima gündüzü bayram ve gecesi ramazanın kadir gecesi olsun.

69. Sadr-i 'âlî-i kerem-kârun ola hemvâre

Güni yâ ü gicesi leyle-i kadr-i ramazân

70. Kendü her fıtr ü her adhâda selâmetde olup

Düşmeni var ise koç başına olsun kurbân

Kendisi her ramazan ve kurban bayramında selâmette olup düşmanı varsa onun koç başına kurban olsun.

Yorumlar