FATİH ŞARAP İÇER MİYDİ?


Son yıllarda başta aydınlar olmak üzere eskiye ilgi duyanlarımız, o devirlerin kültür ve sanat anlayışından ve özellikle eski edebiyatın semboller dünyasından oldukça farklı bir çevrede yetiştikleri için; özellikle edebî metinleri değerlendirirken bazı ciddî yanılgılara saplanmaktadırlar. Bunların en tipik örneklerinden biri olarak Fatih'in aşağıdaki gazelinden hareketle onun bir şarap düşkünü olduğu tezi geçtiğimiz yularda medyada uzun uzadıya konu edildi. Bu kitabın değişik yerlerinde zengin örneklerle görüleceği üzere edebiyat bir hayaller dünyasıdır. Bu hayaller kökleri bundan 500 ila 1000 sene önceki insanların dünya görüşüne, duygu ve düşüncelerine uzanan bir estetiğin ürünüdürler. Bunları gerçek yapısıyla değerlendirebilmek için o devrin şartlarım iyi bilme gereği vardır, ilginç olan şu ki bu gibi edebî sanat eserleri günümüzde olduğu gibi yazıldıkları devirlerde de bu sembollerin gerçek anlamlarını bilmeyenlerce yadırganarak şairler ve fikir adamları türlü suçlamalarla itham ediliyorlardı. Şu hikâye bu konuya ilginç bir örnek oluşturabilir: Hassan bin Sâbit'in oğlu Abdurrahman, Muaviye'nin kızı hakkında bir gazel yazdığında, kızın ağabeyi Yezîd bu gazele çok öfkelenerek babasından şairin katlini ister. Babası bunun sebebini sorunca Yezîd söz konusu şairin, kız kardeşim beyaz bir inciye benzettiğini, düz bir mermer yolda Kubbe-i Hadrâ'ya kadar kol kola birlikte yürüdüklerini iddia ettiğini söyler. Oğlunun hiddetini aşırı bulan Muaviye, şairi huzuruna çağırtır ve ona: "Kızlarımdan birine şiir yazdığın hâlde diğerine de yazmadığın için sana çok gücendi" der. Şair hemen orada diğer kız için daha da güçlü hayallerle dolu bir şiir söyleyiverir. Muaviye'nin başka kızı olmadığından, ilk şiirin de hayal ürünü olduğu anlaşılır ve Yezîd'in öfkesi yatışır.
Anlaşılacağı üzere edebî metinler çoğu zaman gerçekler hakkında hüküm verme konusunda güvenilmesi imkânsız sanat eserleridirler. Şairler hemen her zaman âdeta sahneye çıkan bir aktör gibi roller üstlenirler. Aşk derdinden deri kemik zayıfladığını iddia eden bir şairin gerçek hayatta 120 kiloluk cüsseye sahip olması yahut Mecnun gibi çöllerde yaşadığını iddia eden bir diğerinin gerçek hayatında saray misali konaklarda yaşıyor olması çok tabiidir. Eski şiirin en çok kullanılan formlarından olan "gazel" tarzının konusu sevgili ve şarap methidir. Bu konular İslâm öncesi Arap şiirinin kaidelerinden kaynaklanır, İslâm sonrasında ve özellikle Iran ve Osmanlı edebiyatlarında "şarap" hakikî veya mecazî aşkın sembolü, "sevgili" kavramı ise gerçek anlamda sevilen şahsiyetten tutunuz, okuyucunun meşrebine göre Allah'a, peygambere, devrin padişahına yahut şairin mürşidine, arkadaşına vb. uzanacak derecede çok geniş yelpaze oluşturabilecek bir hüviyet arz eder. Edebî metinlerin kişilerin fiilleri ve şahsiyetleri hakkında vesika olup olamayacağı bahsine, Fatih'in şiirlerinden ve özellikle kendisini şarap düşkünü gösterecek tarzda yazdığı bir gazelinden örnek vererek biraz açıklık getirmek mümkündür. Fatih'in gazeli şudur:
  1. Çü oldı la'lüne teşbîh cân-fezâ-yi şerâb
    Dile ziyâde olur dem-be-dem hevâ-yi şerâb
  2. Bahar oldı vü güller açıldı ey sâkî
    Kadeh getür ki bu fasl eyler iktizâ-yi şerâb
  3. Yeter çerâg bana şem'a ihtiyâcım yok
    Fürûg-i mâh-i ruh-i sâkî vü safâ-yi şerâb
  4. Başumda gerd-i mezellet elümde köhne sifâl
    Kanı benüm gibi devr içre bir gedâ-yi şerâb
  5. Gice yol üzre yatup mest nakdi aldurdun
    Ne kaldı Avnî elünde k'ola behâ-yi şerâb
Gazel günümüz Türkçesine şöylece çevrilebilir: "Şarabın cana can katıcılığı senin dudağına benzetildiğinden dolayı, gönülde şarap arzusu sürekli daha artar. Ey sakî! Bahar oldu, güller açıldı; kadeh getir çünkü bu mevsim şarap içmeyi gerektirir. Bana aydınlatıcı olarak sakinin yanağı ayının ışığı ve şarabın parlaklığı yeter; ayrıca muma ihtiyacım yok. Başımda itibarsızlık toprağı, elimde köhne kâse [gezer dururum]... Bu zamanda benim gibi bir şarap dilencisi nerede var? Ey Avnî! gece yol üstünde sarhoş düşüp kalarak paranı çaldırdın; elinde şarap alacak ne kaldı?.." Şiirdeki her beytin yorumu ve izahı bu sayfaya sığamayacak kadar uzundur. Ancak şu kadar söylenebilir: 
Eğer Fatih gibi bir padişahın yüzü gözü kir pas içinde, elinde kırık bir çanakla şarap dilenciliği edip, yollarda cebindeki parayı hırsızlara kaptıracak kadar sarhoş düştüğüne inanıyorsak şarap içtiğine de inanmak zorundayız. 
Eğer inanmıyorsak, bu sözlerde 20. yüzyılın maddeci insanının anlayamadığı birtakım incelikler bulunabileceğini kabul etmemiz gerekmektedir.

Ahmet Atilla Şentürk, Osmanlı Şiiri Antolojisi

Yorumlar